Ramazan gelenekleri, Müslümanlara has oruç tuttukları ayda yapılan rutinlerdir. Her Müslüman medeniyetin, ülkenin kendi kültürüne has ramazan geleneği bulunmaktadır. Ramazan’ın yaklaşması ile birlikte Osmanlı zamanındaki ramazan ruhunu anlamak belki de kendince yaşatmak isteyenler olacaktır. Biz de böyle düşünenler için Osmanlıda ramazan gelenekleri nelerdir sizinle paylaşacağız.
Bu Yazımızda Neler Var :
Osmanlıda Ramazan Gelenekleri | Ah O Eski Ramazanlar…
Osmanlıda ramazan gelenekleri olarak yapılan ilk şey, halkın bu mübarek ayda nasıl davranması gerektiğini anlatan tembihname yayınlamaktı. Ramazan ayına sadece Müslümanlar değil gayrimüslimlerde oldukça değer verirdi. Yayınlanan bu tembihnamelerde;
Müslümanların ramazan boyunca vakit namazlarının hepsini camide cemaat ile kılması, herhangi bir mazereti, hastalığı bulunmayan tüm Müslümanların oruç tutması gerektiği belirtilirdi. Ayrıca gayrimüslimler içinde herkese açık alanlarda yemek yemeleri ve su içmeleri tembihname ile yasaklanırdı. Bunlar dışında Osmanlıda ramazan gelenekleri şöyledir;
1 – Diş Kirası
Osmanlı zamanında iftar saatinde kapıyı çalan olursa bu çalan kişi kim olursa olsun asla geri çevrilmezdi. Durumu iyi olan insanlar tarafından konaklarda ihtiyaç sahipleri için sofralar kurulurdu. Ama bu sofralar sadece ihtiyaç sahipleri için olmazdı zengin olanlar için de sofralar her daim açıktı. Bu iftarı düzenleyen ev sahibi, iftar için gelen misafirlerine diş kirası diye tabir edilmiş isim altında hediyeler verirdi.
Ev sahibi özellikle fakir misafirler iftara gelmişse onlara altın ya da gümüş akçeler dağıtırdı. Osmanlıda Ramazan gelenekleri içerisinde en dikkat çeken ise ramazan ayı geldiği zaman eşya ve yiyecek fiyatlarında zam olmaması için devlet sıkı bir şekilde kontrol ediyordu. Yiyecek malzemelerinin özellikle daha ucuz satılmasına özen gösteriliyordu.
2 – Cerre Çıkmak
Cerre çıkmak Osmanlıda ramazan gelenekleri olarak adlandırılan geleneklerden biridir. Osmanlı zamanında eğitim görülen medreselerde yazın yapılan tatiller mübarek üç aylarda yapılırdı. Bu yaz tatillerinde medresede eğitim gören talebeler halkı aydınlatmak ve kendi dini bilgilerini pekiştirmek amacıyla imparatorluğun farklı farklı yerlerine gönderilirlerdi. Bu olaya ise cerre çıkmak denirdi. Cerre çıkmak denilen olayı günümüze uyarlayacak olursak eğer staj eğitimi gibi düşünebiliriz. Cerr kelimesinin anlamı ise cezbetmek, kendine çekmektir.
3 – Osmanlı’da Ramazan Sofraları
Osmanlı’da Ramazan ayında Müslümanlar, komşularına, akrabalarına iftar sofrası kurup iftar vermeyi büyük bir ibadet olarak görürlerdi. Herkes misafir ağırlamak ve iftar sofrası kurmak için adeta çırpınırdı. Ramazan ayı boyunca iftar zamanlarında evlerin kapıları hep açık tutulurdu.
Böylece ihtiyacı olan, yolda kalan insanlar kapısı açık olan evlere girer ve sofralarına misafir olurlardı. Ev sahibi gelenin kim olduğunu kesinlikler sormaz ve sofrasında ne varsa paylaşırdı. Ramazanda kurulan bu sofralar iki aşamalı olarak kurulurdu. İlk aşama iftariye adı verilen açlığın verdiği iştahla hızla yemek yemeyi önleyen çerez sofrasıdır. İkinci aşama ise asıl yemeklerin yendiği aşamadır.
4 – Zimem Defteri
Osmanlıda ramazan gelenekleri olarak sayacağımız bir diğer gelenek zimem defteridir. Ramazan aylarında varlıklı olan insanlar, rastgele bir yerdeki herhangi bir bakkala ya da manava girip o dükkânın sahibinden veresiye defterini yani zimem defterini çıkarıp göstermesini isterlerdi. Defterin başından, sonundan ve ortasından herhangi bir yeri seçip bu kişinin borçlarını silin deyip ödemeyi yaparlardı.
5 – Arife Çiçekleri
Osmanlı’da Ramazan Bayramı geleneğidir arife çiçekleri. Bu zamanda bayramların çocuklar için çok farklı bir yeri vardır. Bayram zamanında bayramlıkları ile sokaklarda gezen çocuklara arife çiçeği ismi verilirdi. Bayramdan birkaç gün önce çıkılan alışverişte alınan giysileri giyip arife günü sabırsızlıkla sokakta dolaşan çocuklardan sonra kalmıştır Arife çiçeği kavramı.
6 – Sadaka Taşları
Ramazan gelenekleri olarak Osmanlı’da sadaka taşları da vardır. Sadaka taşları dediğimiz şey, taş bloklardan yapılan ortası çukur ve boyu neredeyse iki metre olan taşlardır. Bu taşlar türbe ve camilerde bulunurlardı. Sosyal dayanışmanın temsilcisi olan sadaka taşları fakirler tarafından umut kapısı olarak görülürlerdi. Ramazan’da bu taşlara ayrıca özen gösterilirdi.
7 – Hırka-i Saadet Merasimi
Osmanlı’da ramazanın 12. Günü çok büyük bir önem teşkil ederdi. Has oda denilen odada kutsal emanetler bulunurdu. Bu oda ramazanın 12. Gününde temizlenip gül suyu ile yıkandıktan sonra amber yakılırdı. Devletin önemli yerlerinde bulunan insanların bulunduğu bir tören düzenlenir ve bu törende padişah tarafından hırka-i saadet çıkarılırdı.
8 – Osmanlı’da Ramazan Ayı Eğlenceleri
Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dönemde ramazan ayı ibadetlerin yanı sıra birazda festival havasında geçerdi. Sahur zamanına kadar olan süreçte karagöz, ortaoyunu, meddah gibi oyunlar sergileniyor ve yetenekli insanlar bu oyunlarla hünerlerini sergileme fırsatı buluyorlardı. Bunun yanı sıra ise sahur vaktine doğru davul ile mani söyleyenler ortaya çıkıyor ve bu gelenek ramazan boyu devam ediyordu.
9 – Huzur Dersleri
Ramazan gelenekleri arasında sayılacak bir diğer gelenek ise huzur dersleridir. Bu dersler şeyhülislam tarafından ramazanın ilk 10 gününde ayarlanan derslerdi. Ulemadan belli sayıda kişiler seçilir ve bunlar günlere bölünürdü. Bu günlerde en bilgili alimin ayetleri tefsir etmesiyle geçerdi dersler. Dersler gerçekleştirilirken katılan kişi padişah dahi olsa diz çökerek derse katılırdı.
10 – Mahyacılık
Hiç şüphesiz ramazan denince akla gelen ilk şeylerden biridir mahya. Osmanlı zamanında var olan mahyacılık o günden bugüne gelmeyi başarmıştır. İlk önce İstanbul’da başlayan bu gelenek daha sonradan Anadolu’ya yayılmıştır. İki minaresi olan camilere asılan mahyaların ilk yapıldığı camiler Beyazıt ve Fatih camiidir. Bu mahyalara ramazan ayında hadis ve güzel sözler yazılırdı.
Mahyaların çocuklar içinde ayrı bir heyecanı vardı bu zamanda. Osmanlıda Ramazan gelenekleri olarak sayılan mahyacılık o zamanlarda çok zor bir meslekti. Hazırlanması ve asılması büyük bir çaba istiyordu. Asılan mahyaların ışık saçması için içine kandiller dökülürdü, bu kandiller iftar ve teravih arasında yanardı. İnsanlar mahyaları görmek için özellikle dışarı çıkarlardı.